Ermenilerin Bölücülük, Faaliyeti

Ermenilerin İsyanı, Terör ve Propaganda en belirgin şekilde 19. yüzyılda rastlanır. 19. yüzyıla gelindiğinde Sömürgecilik ve milliyetçilik hareketleri Osmanlı Devleti gibi büyük imparatorlukların parçalanmasını hızlandırmıştı. Geri kalmış bölgeleri sömürgeleştiren düveli muazzama adı verilen İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Çarlık Rusyası gibi devletlerin çıkarları Osmanlı Devleti ile birçok yerde çatışıyordu.
Türklerin Anadolu’ya gelmesi Anadolu’nun kaderini değiştirdiği gibi Ermenilerin de kaderini değiştirdi. Bizans ile mezhep ve idari münasebet gerilimi yaşayan Ermeniler birçok defa Bizans’a İsyan etmişlerdir. Bizans, Ermenileri Anadolu’nun doğudaki belli bölgelerine iskan ederek onlardan İslam ordularına ve Müslüman Türklere karşı bir tampon olarak yararlanmak ister. Bu Ermenilerin önemli bir kısmı Malazgirt Savaşı’nda Bizans ordusunda savaşmayı reddederek Philaretos önderliğinde Kilikya’da bir Ermeni Despotluğu kurdular. Bizans’tan sonra Ermeniler bulundukları yerlerde bir terör ve isyan hareketi çıkarmadıkları sürece dirlik ve düzenlik içinde yaşadılar. Osmanlı millet sistemi içinde Hristiyan tebaanın önemli bir kısmını oluşturdular.

Ermenilerin İsyanı, Terör ve Propaganda en belirgin şekilde 19. yüzyılda rastlanır. 19. yüzyıla gelindiğinde Sömürgecilik ve milliyetçilik hareketleri Osmanlı Devleti gibi büyük imparatorlukların parçalanmasını hızlandırmıştı. Geri kalmış bölgeleri sömürgeleştiren düveli muazzama adı verilen İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Çarlık Rusyası gibi devletlerin çıkarları Osmanlı Devleti ile birçok yerde çatışıyordu.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Osmanlı Devleti gibi çok etnisiteli devletlerdeki ayrılıkçı cereyanlar güvenliği tehdit eder hale geldi. Etnikçilik özellikle Osmanlı Devleti’nde bir iç sorun olmaktan çıkmıştır.
Yunan isyanları İngilizlerin Akdeniz çıkarları ile örtüştüğü için İngilizlerden destek buluyor. Hatta ünlü İngiliz şair Lord Byron Yunan propagandası yapmakla yetinmiyor gönüllü olarak Yunan saflarına katılıyordu. Bu dönemde Slaw Ortadoks unsurlarda sık sık Rusya tarafından Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmak adına bahane olarak kullanılmaktaydı. Rusya kendisini Osmanlı Devleti’nin Slav, Ermeniler ve Ortodoks tebaasının hamisi olarak görüyordu. Çarlık Rusyasının bu geleneksel politikasının adı Panslavizmdi.
I Dünya Savaşı Almanya’nın sömürgecilik arayışı kadar batılı güçlerin Osmanlı topraklarında hakimiyet ve nüfus kurma çabalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Özellikle Balkanlarda etnik gerilim nedeniyle büyük kayıplar yaşayan Osmanlı Devleti için artık yeni sorunlar (Ermeni sorunu gibi) güneyde ve doğuda ortaya çıkacaktır. Araplar arasına gönderilmiş olan pek çok casus ve bunlardan biri olan ünlü İngiliz Lawrence bu dönemde Arap etnikçiliğini kullanarak Osmanlı Devleti’ni zayıflatmaya baskın operasyonlarıyla cephe gerisinde karmaşa çıkarmaya çalışmış ve başarılı olmuştur.
İçeride yaşanan bu ve benzeri olaylar içinde mücadele etmekte olan Osmanlı Devleti’nin nazarında yeni tehlike hem Ruslar hem batılı devletler tarafından silah, mühimmat, para ve propaganda boyutlarıyla desteklenen Ermeni etnikçiliği temelindeki terör hareketiydi.





Anadolu’nun her yerine yayılmış Ermeni yerleşimlerine kümelenmiş Ermeni komitacılar yerli halkı ve cephe gerisi güvenliğini tehdit ediyordu. Ermeni komitacıların özellikle doğu illerindeki faaliyetleri çeşitli tedbirleri gerekli kılmıştır. Silahlı Ermeni çeteleri Türkler kadar herhangi bir olaya karışmayan Ermeniler de tehdit ederek silah zoruyla halkı isyana katılmaya teşvik ediyordu. Hatta bazen kendi aralarında bu gibi anlaşmazlıklar yaşayarak birbirlerini öldürüyorlardı. Birçok cephede savaş veren Osmanlı Devleti için iç bölgelerdeki böyle bir sorun büyük bir güvenlik zafiyeti yaratıyordu. Osmanlı Hükümeti tarafından savaş devam ederken tedbir amaçlı olarak Tehcir Kanunu yürürlüğe kondu. Kanun uyarınca İstanbul gibi güvenlik sorunu olmayan bölgelerde ve hastalara belli görevleri ifa edenlere uygulanmamıştır. Tehcir kararı ile Anadolu’nun tamamını da güvenlik tehdidi yaratan Ermenilerin belli merkezlerde toplanarak güvenlik zaafının giderilmesi amaçlanmış ve kanun bir yıl kadar sonra yürürlükten kaldırılmıştır. Anadolu’da tehcir devam ederken Ermeni komitacıların zulmünün en ağır şekilde hissedildiği Doğu vilayetlerinde Ermeniler komşu Rus ve Gürcü topraklarına göç etmeye başladılar.

Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşında yenilmiş sayılarak Mondros ateşkesi akabinde Sevr Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalınca bu bölgelerdeki Ermeni terör faaliyetleri tekrar canlandı. I. Dünya Savaşı’ndan sonra özellikle Ermeni tehdidi sebebiyle Kazım Karabekir komutasındaki Türk Kuvvetleri terhis edilmemişti ve teyakkuzda beklemekteydi. Ermeni tacizleri ve işgali artınca Kazım Karabekir ve Deli Halit gibi Milli Mücadele içinde olan subaylar komutasındaki kuvvetler Doğu cephesini oluşturdular.
Doğu Cephesinin kurulmasıyla Ermeni terör faaliyetleri birer birer söndürülerek bölgenin Müslüman ve Türk ahalisinin yurtlarına dönmeleri sağlandı.
Milli mücadelenin dönüm noktalarından Sakarya Zaferi ve doğu cephesi kuvvetlerinin Ermeniler i kesin bir yenilgiye uğratmasıyla Türkiye Sovyetler Birliği Ermenistan Azerbaycan ve Gürcistan temsilcileri arasında 13 Ekim 1921’de Kars Antlaşması imzalandı. Buna göre Türkiye Acara bölgesini Gürcistan’a bırakmış, Nahçıvan’ın Azerbaycan toprağı olduğu kabul edilmiş, Doğu illerinde Ermeniler in iddiaları son bulmuş, bütün ülkeler Kars, Ardahan ve Erzurum illerinin Türkiye’ye ait olduğunu kabul etmiştir. Antlaşmayı takiben Sovyet ordusu Ermenistan’a girmiş ve bağımsız Ermeni devleti son bulmuştur.

Kaynakça
Türk Tarih Kurumu